Arka kapak
"İnsanların taş üzerine yazdıkları yüzyıllık yazılar, Allah için su üstüne yazılmış yazı gibidir."
Amerika'da doğan, orada İslam'la tanışan ve halen orada yaşayan, çeşitli Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde psikolojik danışmanlık dalında akademisyenlik yapan Muhyiddin Şekûr Su Üstüne Yazı Yazmak’ta tasavvufa giriş öyküsünü anlatıyor. Şekûr, bu serüveni tasavvufla karşılamasından başlatıp şeyhinin rehberliğinde eriştiği dervişliğe ve ötesine kadar götürüyor. Şeyhinden aldığı “ders”lerle hayatın her anına dalga dalga yayılan ve hepsi birer hikmete işaret eden, kendisine sunulan lütufları ve bu yolda geçirdiği dönüşümü dile getiriyor. Bölümler arasında ilerledikçe, okur da günlük hayatın içinde insana yapılan ilahi çağrıya tanık oluyor.
Lavabonun tıkanması, biriken günahlara karşı bir uyarıdır aslında. Sadece perşembeleri kendisini aramasını söyleyen şeyhine ulaşamadığında yaşadığı hayal kırıklıkları, yazarı Allah’a giden yolda pişiren ateştir. Yolda rastladığı yaralı kuş, şehirde kopması beklenen fırtına ve arabasının bozuluşu hep semadan gelen işaretlerdir görmeyi bilene.
Eski bir plakçaların iğnesini ararken aslında kaybettiği inancını aramaktadır. Ve tüm bu olaylarda okur, yazarın samimiyetine, bazen acemiliklerine, tereddütlerine, ama en çok da teslimiyetine şahit olur ve onunla birlikte ruhun ve kalbin bu olağanüstü serüvenine dâhil olur.
Su Üstüne Yazı Yazmak, okura karanlıklar içinden bir ışık sunuyor, soluk aldırıyor, umut aşılıyor…
Arayış içinde olanlar ve aradığını tasavvufta bulmayı umanlar için kaçırılmayacak bir roman.
Editörün görüşü
New York Eyalet Üniversitesi'nde Eğitim Danışmanlığı Bölümü'nde yıllarca öğretim üyesi olarak çalışmış olan Şekur New York'ta bir Rifai Dergahına intisap ettiği süre boyunca yaşadığı manevi tecrübeleri aktardığı bu kitabı defalarca basıldı, okurun yoğun ilgisine mazhar oldu. Zira, koyu bir maddeci ve kapitalist hayatın göbeğinde manevi hayat, gelenek ve ebediyet yolunun güzellikleri yazarın sadece kaleme aktardığı teorik hususlar değildi, bilakis yaşadığı ve tecrübe ettiği hakikatin âb-ı hayatıydı.
En önemli cümle
“Ölün, ölmeden önce ölün. Bu, enaniyetin ve nefsin hevâsının ölümü demekti; ebediyen yaşamak içindi.”
Bu kitap neden önemli
Bugüne değin on binlerce basılan bu kitap hayatın acımasız yüzünü tatmış ya da henüz tatmamış insanoğluna faniliğin ıstırap ve elem yüküne karşı bâki ve sermedî bir hayatın ip uçlarını fısıldamakta... Ebrûzenlerin su üzerine nakış işlemesi misali, Muhyiddin Şekur modern ya da post modern hayatın kuşatılmışlığında bunalan günümüz insanına nefes alma teknikleri talim etmekte...